12 Haziran 2013 Çarşamba

B5. NARAM-SİN DÖNEMİ


Sargon'un haleflerinden biri olan Naram-Sin, tam anlamıyla dedesine layık bir torun olmuş ve onun yolunu takip etmiştir.
Agade’deki taht değişikliği üzerine, aralarında Mari Ensisi Migir-Dagan’ın da bulunduğu güneydeki bütün Sümer şehirleri (Ur,Uruk, Nippur,Umma) Kiş şehrinde ona karşı bir koalisyon kurmuşlardı.
Bu vesikayı, Naram-Sin zamanında Lagaş Ensisi olan Lugal Uşumgalin raporu da doğrulamaktadır.
Bu sırada Anadolu şehirleri de ayaklanmışlardı.
Akkad devletinin kurucusu Sargon'un torunu Naram-Sin'e ait Şartamhari metinlerinde, adı geçen kralın Sedir ormanlarını (Amanoslar) ve Gümüş Dağları’nı (Toroslar) aşarak Anadolu'ya girdiği ve Hatti Kralı Pampa'nın önderliğindeki 17 şehir devletinden oluşan Anadolu koalisyonuna karşı savaştığı anlatılır.

Hatti Kralı Pampa’nın başkanlığında 17 kraldan oluşan koalisyona Puruşhanda, Kaniş (Kültepe) ve Kursaura (Konya Aksaray’ı) gibi şehir devletleri girmişlerdi.
Şamtamhari metinlerinin Hattuşaş arşivinde ele geçirilen kopyasının ilk 7 satırı kırık olup, metin, 8. satırdan itibaren şöyle devam etmektedir:
8. Bana karşı bütün memleketler isyan ettiler.
9. GUŞUA kralı Anmanailu, Pakki kralı Bumanailu
10. Ulluwi (Ullama) kralı Lupanailu, sonra ... kralı .... inmipailu
11. Hatti kralı Pampa, Kaniş kralı Zipani, ..... kralı Nur-Dagan
12. Amurru kralı Huwaruvaş, Paraşi kralı Tişenki
13. Armanu kralı Mudakina, Sedir dağları kralı İşgippu
14. Larak kralı Ur-larak, Nikku kralı Ur-banda
15. Türki kralı İlşu-Nail, Kuşaura kralı Tişkinki
16. Toplam 17 kral, ki onlar savaşa girdiler ve ben onları vurdum.
17. Hurriler'e karşı bütün orduyu seferber ettim ve sonra (tanrılara) şarap takdim ettim.
18. O zaman savaşçılarıma, binlerce düşman askeri hiç mukavemet etmedi.

Metnin tahrip olup da okunmayan arka yüzünde, geceleyin düşman karargâhına bir baskın yapıldığı ve bu baskın sonucu onların yenilgiye uğratıldığı anlatılmaktadır.
Ayrıca ele geçirilen ganimetlerden de eksik cümleler halinde bahsedilmektedir.
Bu ganimetler arasında bakırdan ve gümüşten yapılmış olanlar çoğunluğu oluşturmaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Şartamhari metinleri, Anadolu kökenli değil, ancak, Anadolu hakkında bilgi veren en eski yazılı vesikadır. Bu metinden öğrendiğimiz kadarıyla, MÖ. 3. Binyıl’ın sonlarında Anadolu'da büyük bir devlet yoktu. Ancak, her şehirde küçük bir krallık hüküm sürmekte idi. Aralarında hâkimiyet mücadelesi yaptıklarına şüphe olmayan bu şehir devletleri, dıştan gelen tehlikeler karşısında, içlerindeki en güçlü şehir kralının liderliği altında bir araya gelerek, tek bir güç halinde mücadele etmesini de biliyorlardı.
Gerçekten, bu vesikada da belirtildiği üzere, Akkad İmparatoru Naram-Sin 17 Anadolu kralının oluşturduğu koalisyona karşı savaşmış ve onları mağlup etmeyi başarmıştı.
Netice olarak denilebilir ki, Naram-Sin'in Anadolu üzerine yapmış olduğu bu sefer, bir çeşit keşif seferidir. Akkadlar, bu ilk seferde, Anadolu'nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerini tanımaya çalışmışlardır.
Nitekim, Ur'da bulunmuş olan Akkadça bir metinde: ".... (Tanrı) Nergal, kudretli Naram-Sin için yolu açtı ve ona Arman'ı, İbla'yı verdi ve ona Amanus'u, Sedir Dagı'nı ve Yukarı Denizi bağışladı " şeklinde bir ifade geçmektedir. Aynı metnin diğer bir yerinde ise: “O, Anamus'u Sedir Dağını itaati altına aldı” diye geçmektedir ki, bu ifadelerden, Akkad İmparatoru Naram-Sin’in Anadolu’nun zenginliklerini çok çabuk tanıdığını ve hiç vakit kaybetmeden Amanus bölgesini kontrolü altına aldığı sonucunu, çıkarmak mümkündür. Belki de, Şartamhari metninde adı geçen Sedir Dağı kralı İşgippu, Naram-Sin'in, bu kadar kısa sürede, bir daha ülkesi üzerine geleceğini tahmin etmemiş her halde ki, müttefiklerini yardıma çağırmamıştı.
Bunun sonucunda, inşaatlar için son derece kaliteli sedir, servi ve şimşir ağaçlarının yetiştiği Amanus bölgesi, Akkad İmparatorluğu'nun hâkimiyeti altına girmişti. Gerçekten, inşaatlar için gerekli temel maddelerin başında yer alan kerestenin, Mezopotamya'da mevcut olmadığı gerçeği dikkate alınırsa, Amanus ve Sedir Dağları'nın, Mezopotamya ekonomisi için ne kadar önemli olduğu, oldukça iyi anlaşılır.
Anadolu, Amanus bölgesini Akkadlar'ın lehine kaybetmekle, güneydoğu sınırındaki güvenliğini de tehlikeye sokmuş oluyordu. Hakikaten, Amanus geçitleri, Akkadlar'ın eline geçtiği için, Mezopotamya kavimleri, diledikleri zaman Anadolu içlerine kolaylıkla girebilirlerdi.
Boğazköy'de bulunan bir "Şartamhari" metninde anlatılan bu olaylar, Ur'da bulunan ve Naram-Sin'in Subartuya ve yüksek memlekete (Anadolu'ya) yaptığı seferleri anlatan başka bir Ur vesikası ile de tasdik edilmiştir.
Bu yazılı vesikaların yanında, Naram-Sin'in Anadolu seferlerinin arkeolojik delilleri de bulunmuştur.
Tel Bırak kazılarında duvarları 11 metre kalınlığındaki kalenin temellerinde, üzerlerinde Naram-Sin yazılı tuğlalar ve Troya II tabakasının tipik maskeli kaplarından bulunmuştur.
Bundan başka Diyarbakır civarındaki Pir Hüseyin Köyü’nde Naram-Sin'e ait bir stelin parçası daha bulunmuştur.
Akkad kralı burada uzun sivri sakalı ile görülmektedir.
Ganimet olarak zamanında Sippar'dan Sus'a götürülmüş Naram-Sin'e ait kıymetli bir stel daha bulunmuştur. Naram-Sin'in bu steli, Zagros dağları bölgesindeki Lulubi'ler üzerine yaptığı askeri hareketleri gösteren resimler konulmuştur.
Kısa bir peştemala bürünmüş, başında iki boynuzlu ve sivri uçlu bir miğfer bulunan Naram-Sin, Lulubi'leri takiben dağa tırmanmaktadır. Silah olarak elinde oklarla bir yay bulunmaktadır. Balta veya mızrakla olmakla beraber, kısa gömlekli askerleri ise dağınık bir vaziyette yürümektedirler.
Dedesinin izinden giden Naram-Sin, Sargon’un büyük fetihler plânını başarıyla gerçekleştirmiştir.
Tabletler üzerinde görülen kayıtlar ile Omina (fal) metinlerinden Naram-Sin'in Mezopotamya’nın bütün sınırlarında mücadeleye giriştiği anlaşılmaktadır.
Zamanında, Asurbanipal tarafından diktirilmiş bir kitabede Naram-Sin'in bizzat verdiği bilgiye göre, iktidara geldikten sonra Elamlılar’ın isyanıyla karşılaşmış, isyanları bastırmış ve bunları itaat altına almıştır.

Naram-Sin'in Elam seferi ise bir "nâru" metninde heyecanlı bir macera romanı gibi anlatılmaktadır:

Vücutları Hurri kuşları gibi (tüylü) ve yüzleri kargaya benzeyen Umman Mandalar (Barbarlar) önce Puruşhanda’yı, sonra Subartu, Gutium, Elam ve nihayet Meluhha’yı (İndus vadisini) 90.000 kişilik ordularıyla ele geçirmişlerdi. 

Naram-Sin bunlara karşı saldırıya geçmeleri için askerlerine emir veriyor ve “eğer kan akarsa, onlar da bizim
gibi Ölümlü insanlardır, eğer kan akmazsa, onlar ebedi cinler, Enlil’in yaratıklarıdır” diyor.
Sonra bu mahluklardan 12 esir alınıyor ve bunların kanları aktığı için, Manda cenkçilerinin de kendileri gibi adem oğlu oldukları anlaşılıyor.
Ne var ki, meydana gelen savaşta Akkad orduları yeniliyor.
Bunun üzerine Naram-Sin bir orakel (fal) açtırıyor, ancak neticenin olumsuz olmasına rağmen, tekrar taaruza geçiliyor. Akkad ordusu tekrar mağlup oluyor.
Ancak, bu sırada iyilik seven Tanrı Ea (Enki) işe müdahele ediyor, zaferi Naram-Sin'e nasip etmek suretiyle hikâyeyi tatlı sonuçlandırıyor.
Bu efsanede Manda cenkçileri (Barbarlar) denilen kavimlerin Gutiler olduğu ve Naram-Sin'in bu istilacı kabilelere karşı savaştığı anlaşılmaktadır. Biz burada Naram-Sin'in doğu seferlerine işaret etmek istiyoruz.
Naram-Sin'in Zagros dağlarında ve Elam memleketlerinde yaptığı savaşların arkeolojik delilleri Paikuli'den Horen üzerinden İran'a giden yol üzerindeki Tardunni kaya kabartması ile Saripuldeki kitabeli kabartmadır.

Subaru'ya yani Orta Mezopotamya’ya, Zagros dağları boğazlarından inen Guti'ler ile İran dağlarının batı bölgelerini işgal eden Lülübiler’e ve Med'lerin ataları olan kuzeydoğu Manda'larına karşı savunma mecburiyetinde kalmış, bütün bunları güçlü bir şekilde başarmıştır.

Naram-Sin'in Zagros dağlarında yaşayan Lulübiler’in kralı Annubani’ye karşı kazandığı zaferi ise, sanat tarihinde yer alan meşhur zafer steli ile ebedileşmiştir.
Naram-Sin'in batı bölgelerinden Amurru ve Kenan memleketlerini de istilâ ettiği anlaşılmaktadır. Fakat, Naram- Sin'in Mısır’ı da zaptetmiş olduğu yolundaki iddiaları gerçeğe pek uygun değildir. Akkadlar’ın nüfuzlarını Suriye’ye hatta Filistin’e kadar genişlettikleri bu devirlerde, sonraları Fenike adını alacak olan sahil limanlarında ve bilhassa Sidon, (Sayda) Tir (Sur) ve Biblos (Byblos) limanlarında oldukça önemli ticaret faaliyetlerinde bulundukları bilinen bir gerçektir.
Kıbrıs’ta üzerinde Naram-Sin'in bir memuruna ait kitabeyi de içine alanbir vazo ve Amurrular’la Kenanlılar tarafından ortaklaşa oluşturulan bir tanrıçanın çıplak küçük bir heykelinin bulunması, Akkadlar döneminde Akdeniz bölgeleri ile Suriye arasında ticari ilişkilerin ilerlemiş olduğunu göstermektedir.

Naram-Sin’e ait bir kitabenin Asur'ca kopyasında Akkad kralının Tibar dağında Aram kralı Harşamatki'yi yenilgiye uğrattığı bildirilmektedir.
Aram adının ilk defa görülmesi nedeniyle bu bilgi önemlidir.

Böylece Naram-Sin zamanında Akkad İmparatorluğu’nun sınırları doğuda Elamdan, batıda Akdeniz'e ve kuzeyde Anadolu'ya, güneyde Basra Körfezi’ne kadar uzanıyordu.
Bu durum Sargon zamanındaki sınırların aynen muhafaza edildiğini gösterir.
Bunun üzerine Naram-Sin ilk defa dört iklim kralı (Şar kibratim arbaim) unvanını almıştır.
Ayrıca, Mezopotamya’da bir krala “tanrı” niteliğinin verilmesi ilk kez bu devirde ortaya çıkmıştır.
Naram-Sin’den sonra başa geçen krallar döneminde Akkad devletinin zayıfladığı görülmüştür.
Bunun nedenlerini, devletin içindeki Sümer şehir devletlerinin rahip krallarının (Ensi) isyan etmeleri, İran’ın Zagros Dağları’nda yaşayan kavimlerin saldırıları ve Elamlılar’ın Mezopotamya’ya akın etmeleri olarak gösterebiliriz.
Naram-Sin'in sonunu tam olarak bilmiyoruz.
Kral listesine göre, yerine oğlu ŞarkaliŞarri geçmiştir. Naram-Sin zamanına ait vesikalardan öğrenildiğine göre, Akkad imparatorluğu onun zamanından itibaren sarsılmaya başlamıştır.
Elam memleketlerinin isyanı barış anlaşmaları ile önlenmeğe çalışılmış, Anadolu şehirlerinin ayaklanmaları bunları takip etmiş, diğer taraftan dağ kavimleri de Mezopotamya'nın zenginliklerinden faydalanmak için
harekete geçmişlerdi.

1 yorum: